İlçenin 30 km doğusunda bulunan köy ismini, Hacı Bektaş Veli’nin 5. Halifesi olan Pirep Sultan’ın oğlu Yalıncak Sultan'dan alır. Köyde Yalıncak Sultan soyundan Mahmut Yalıncakoğlu yaşamaktadır . Bugün tekkenin postnişini de odur. Köye sonradan göçler yoluyla Ağuiçen Ocağı dedeleri de yerleşmişlerdir .
Anlatılır ki, Yalıncakoğullarından Mahmut Efendi Dede bir talip kızıyla evlenir. Bu sebeple düşkün olup Hacı Bektaş’a gönderilir. Evlendiği kız da musahibinde emanet olarak kalır. Orada yedi yıl felçli bir kadına hizmet eder. Bir gün hortum çıkar ve kadının felç hali geçer. O zamanlar Hacı Bektaş Postunda Velayettin Hürrem Çelebi bulunmaktadır. “Git köyüne bir aş evi, at evi ve mihman evi yap”, der Mahmut Efendi’ye. Bunun üzerine 1905 yılında Mahmut Efendi aşevini, atevini, mihmanevini yapar. Türbe en son olarak 1907 yılında Sarı İsmail oğlu Mahmut Efendi tarafından Ermeni Ustalarına 580 Osmanlı Lirasına yaptırılır. Türbenin taşları Aylioğlundaki taşlı tepeden diğer taşlar ise Horasan kaymatması olarak Zara (Cimrti) den getirilir. Mahmut Efendi Dede 1917 yılında hakka yürür. 1917 yılında posta Kara Veyis oturur. Kara Veyis Yalıncak Sultan soyundan Divriği’ye taşınan Eyüp Ağa soyundan gelmektedir. Mahmut Efendi Dede ile amca çocuklarıdır. 1924-26 yıllarına kadar gönüllü dervişler gelir. Yalıncak Sultan köyünde bulunan arazileri ise sonradan köye gelenler üzerlerine geçirirler. 1926 yılında Mahmut Efendi Dede’nin oğlu Hamza Dede Divriği Mahkemelerine dava açarak Yalıncak Sultan sülalesinden olduğunu ispat eder. Durumu tescil ettirip köyde bulunan bazı arazileri geri alır ve posta oturur. Türbenin tamir ve bakımını yaptırır. Tekke ve Zaviyelerin kapatılması kanunu ile birlikte burası da kapatılır. Bu dönemde kurbanlar Yalıncak soyundan bir kızın evlendiği Tepeköy’e gitmektedir. Yalıncak Sultan niyetine Talipler kurbanlarını buraya keserler. 1937 yılında köydeki çekememezlikler yüzünden tekke şikayet edilir ve Devlet tarafından türbe Yalıncak köyünde bulunanlara yıktırılır. 1942 yılında Tekke tekrar faliyete başlar. O tarihte postta Hamza Dede oturmaktadır. 1951 yılında Hamza Dede Hakk’a yürür. 1951 ile 1978 yılları arasında tekkenin postunda oğlu Mehmet Efendi Dede oturur. 1978-1993 yılları arasında Babo diye tanınan Mehmet Efendi oğlu Hüseyin Fevzi Dede postnişinlik yapar. 1993 yılından bu tarafa da halen de Yalıncak Sultan sülalesinden Hüseyin Fevzi Dede’nin oğlu Mahmut Yalıncakoğlu tekkenin postnişinliğini yapmaktadır.
Mahmut Yalıncakoğlu Dede Yalıncak Sultanın büyük bir kahraman olduğunu, isyanlarda başarılarından dolayı kendisine ‘Tabanı büyük er Mustafa’ lakabının verildiğini söyler. Mahmut Dede’nin Yalıncak Sultan’la ilgili anlattıkları şöyledir.
“Esseyid Muhammet Nuri Hacı Bektaş Veli’nin 5. Halifesi olan Pirep Sultan Ulu cemlerde çerağcısı idi. O tarihte Konya’da Molla Sadreddin isminde medrese hocası vardı. Bir gün Hz. Hünkar Hacı Bektaş-i Veli’ye bir nağme yazarak ya peygamber evladı bize pir gönder ki, bize Muhammed Ali yolunu izah ede ve Hacı Bektaş Veli çerağcısı Pirep Sultan’a Molla Sadreddin’in bizden istediği kişi sensin var hazırlan.
Pirep Sultan Hz. Hünkara dönerek sizce malum değilmi ki, ömrümün son dönemlerinde beni cemalinizden mahrum eylemeyin.
İlahi çerağcı! Atılan ok geri döner mi? Var git hizmetine bak ne hizmet göreceksen. Bunun üzerine Pirep Sultan aile efradını yanına alarak Konya’ya varır. Molla Sadreddin Pirep Sultan’a burada bir konak verir, hizmetini burda gör dedi. Epey bir zaman o medresede, muhiplere yol yordam öğretti. Hz. Hünkar’ın isteğini (emrini) yerine getirir. Bu arada Konya’da bir salgın hastalık baş gösterir. Bu hastalıktan bütün Konya halkı etkilenir. Pirep Sultan’ın üç oğlu da bu hastalığa yakalanır. Hastalık yüzünden iki oğlunu kaybeder. Geriye çocuk yaştaki oğlu “Seyit Muhammed Nuri” namı diğer Yalıncak Sultan kalır. Fakat Yalıncak Sultan da bu hastalıktan kurtulamamıştır henüz. Bu durumu gören Hatem Ana, Pirep Sultan’a dönerek Hz. Hünkar’a bu kadar hizmetin var niyaz et ki, Allah aşkına oğlumuzu bize bağışlasın. Pirep Sultan hanımına dönerek ilahi kadın sabır eyle benim Hünkar’a olan hizmetimi boşa mı çıkaracaksın? Bu arada çocuğu iyice ağırlaşmaya başlar. Pirep Sultan’ın talebeleri de bu durum üzerine cenaze hazırlıklarına başlarlar. Bu durumu gören Hatem Ana çırpınır, dövünür, feryada başlar. Çocuk bu arada Hakk’ın rahmetine kavuşur. Pirep Sultan Hatem Ana’nın feryadını görünce cenaze hazırlıklarını bitiren cemaate dönerek, “ ey cemaat bu çocuğun cenaze namazını ölü niyetine mi kılalım? Yoksa diri niyetine mi?” Cemaat Pirep Sultan’a dönerek diri niyetine pirim, diri niyetine”. Bunun üzerine Pirep Sultan cenazeye yaklaşarak çocuğun sağ elini tutup, “Allah aşkına, Hünkar aşkına kalk”, der ve çocuk dirilir. Bir kaç yıl geçer, Yalıncak Sultan büyümüş ilim, irfan öğrenmeye başlamıştır. Bu arada Hatem Ana Hakk’ın rahmetine kavuşur.
Günlerden bir gün Pirep Sultan oğlu Yalıncak Sultan’ı yanına çağırarak ya Nurim benim de ölümüm yakındır. Oturduğumuz evi Molla Sadreddin’e verip cenaze namazımı kıldırdıktan sonra, var git Hz. Hünkar’a. Senin kısmetin ondadır. Yalıncak Sultan babasının vasiyetini yerine getirir ve yola çıkar. Hz. Hünkar Hace Bektaş Veli bir sabah namaz kılarken halifelerinden Sarı İsmail ve Emircem Sultan’ı yanına çağırarak bize Konya tarafından bir ‘Yalıncak’ gelir varın onu huzuruma getirin. Emircem Sultanla Sarı İsmail bir müddet yol aldıktan sonra sarışın bir delikanlıyla karşılaşırlar. Selamlaşıp görüşürken Emircem Sultan Sarı İsmail’e dönerek, “Hz. Hünkar’a hamd olsun ki, ben bu delikanlıdan Pirep Sultan’ımın kokusunu hissederim”, der. “Acaba ne hikmet ola?” Bu söz üzerine Yalıncak Sultan, “Doğru söylersin, ben Pirep Sultan’ın oğluyum.” Beraber Hz. Hünkar’ın huzuruna gelirler.
Hz. Hünkar, “bu delikanlıyı yıkayıp giydirin huzuruma getirin.”, der. Huzura getirilen delikanlıya Hüseyni tacı (Yeniçerilerin giydiği taç) giydirilir. Dergaha yalın ayak geldiği için ‘Yalıncak Sultan’ lakabını alır. Hünkar Yalıncak Sultan’a dönerek, “var gör huzurumuzda hizmet ver, gün ola ki sana hizmet vereceğiz.”, der.
Bu arada Sivas’ın Karabel bölgesinden geçen İpek Yolu bugünkü Yalıncak Sultan dergahından geçmektedir. Bu ormanlık bölgedeki bazı gruplaşan çeteler ipek yolundan geçen kervanları soyuyorlardı. Bu durum çok ciddi bir hal alınca kervan sahipleri Sivas’ın sancak beyi Rüknettin Paşa’ya durum bildirilir. Paşa o bölgeye asker gönderir. Fakat bir gece baskınıyla askerler çeteler tarafından öldürülür ve talan devam eder. Padişah Alattin Keyhüsrev bu durum üzerine Osmanlıya savaşlarda yardım eden Hünkar Hacı Bektaş Veli’ye bir nağme yazarak “Ey peygamber evladı! Bize bir care”, der. Hünkar bunun üzerine dergahındaki çeşitli savaşlarda büyük başarılara ulaşan komutan rütbesine yükselen Yalıncak Sultan’ı yanına çağırarak, “Ya Nurim! Sana bir görev vereceğiz, var git kısmetini gör. Toprağın kefaretin olsun. Arayan seni orda bulsun.” Yalıncak Sultan yanına dergahtaki gönüllü askerleri alarak Karabel bölgesine gelir. Ve savaş başlar büyük kayıplar verilir. Öyle ki, Yalıncak Sultan’ın, o büyük kahramanın takatı kalmamıştır artık. Bu durumdan yararlanan çeteler o mübarek insanı orda şehit ederler. Fakat Allah’ın izniyle Yalıncak Sultan Hünkar’ımın emri yerde kalmasın kellesini koltuğuna alarak savaşmaya, çarpışmaya devam eder. Bu durumu gören çete içindeki bir kadın bu kişi tekin er değildir. Silahlarınızı bırakın yoksa hepimiz helak olacağız. Savaş kazanılır ve Seyit Muhammed Nuri şehit düşer.”
Rivayete göre, Pireba Sultan, Hacı Bektaş Dergahında hizmette bulunurken, Sadrettin Konevi’nin isteği üzerine ilim öğretmek için Konya’ya gönderilir. Üç oğlu ve eşi Hatun Ana’yı yanına alarak Konya’ya giden Pireba Sultan Konya yöresinde büyük sevgi kazanır ve medresede ilim irfan öğretir. Bu sırada Konya’da bir taun (hastalık) olur. Bu hastalıkla her evde çocuklar vefat eder. Pireba Sultanın iki oğlu Mehmet ve İbrahim Hakk’ın rahmetine kavuşur. Bu sırada Muhammed Nuri de hastalanır ve vefat eder. Çocuğun vefat ettiğini gören Sultan ve Sadrettin Konevi’nin öğrencileri çocuğu defnetmeye hazırlanır. Bu hazırlıkları gören Hatun Ana Pireba’ya der ki, “Ey erim! Dilek dile de bu yavrumuzu Allah bize bağışlasın”. Pireba Sultan ellerini kaldırır ve dua eder. Hakk’ın emriyle kalk der ve cocuk ayağa kalkar. Pireba Sultanın bu kerametini görenler ona bağlılık gösterirler ve zamanla bir gün Pireba Sultan oğlunu yanına çağırır ve “Ya Nuri! Pirim beni Konya’ya gönderirken benden bir gül istedi. Bu gülden kasıt sensin. Benim ölümüm yakındır. Burada durma Hacı Bektaş’ın huzuruna git” der. Bunun üzerine Nuri Sultan yalınayak yola çıkar. Hacı Bektaş’ın yanına Yalınayak geldiği için Yalıncak ismiyle anılır. Yalıncak Sultan Hacı Bektaş’ın yanında eğitimini alır. Selçuklular döneminde Yalıncak Sultan karışıklıkları önlemek icin savaşır ve başarılarından dolayı kendisine bir sancak verilir . Bu sırada Sivas’ın Karabel bölgesindeki kargaşayı önlemek için buraya gönderilir. Yalıncak Sultan Divriği, Zara ve Hafik sınırında çetelerle çarpışırken şehit düşer ve şehit olduğu yere gömülür. Zamanla burası bir yerleşim yeri olur ve Yalıncak ismi verilir. Yalıncak Sultanın burada kelle koltuğunda savaştığı da rivayet edilmektedir.
Yalıncak Sultan türbesine her türlü dileği olanlar gelmektedir. Alevi Sünni fark etmeden çocuğu olmayanlar buraya gelerek burada kurban niyet ederler. Eğer bana evlat verir isen kurban keserim diye adak adarlar. Yalıncak Sultan türbesine gelenlerin yapmış olduğu uygulamalar görenler tarafından şöyle anlatılmaktadır. Birisi felç olmuş buraya gelir, gelince abdestini alır burada ona bir yatak serilir ve uyur. Rüyasında bir sakallı kişi görür. O kişi de ona kalk git sen ağladın beni rahatsız ettin sen iyileştin der. O da yürüyerek çıkıp gider. Bunun gibi bir sürü örnek yaşadım. Geçen yıl bir bacımız gece mezarlığa gidiyor. Mezarlıkta aniden bir ses duyuyor korkup konuşamıyor. Bir tanıyan diyor ki Yalıncağa git. Geldi burada bir gece beyiyle beraber türbede uyudular. Bir müddet sonra kadının kocası gelip dedi ki “Gözümüz aydın hanım konuştu. Bunların dışında çocuğu askere gidenler, kaza geçirenler, hastalık geçirenler niyet ederek buraya kurban adar ve dua ederler. Askerden döndükten veya iyileştikten sonra kurbanlarını buraya keserler.
Yalıncak Sultan Talipleri; Ordu (Merkez) - Aydın- Ankara-İstanbul- Çorum-Kırıkkale-Yozgat (Yerköy) - Sivas (Divriği,Hafik,İmranlı) da bulunmaktadırlar.
Yalıncak Sultan Dedeleri ; Hafik – Tepeköy (Hamza Dedenin torunları) , Akpınar (Aziz Bayram Dede), Karayapak Köyü (Temurlar) Divriği Aydoğan (Örenik) de bulunmaktadırlar.
Yalıncak köyünde, Yalıncak Sultan Türbesi ve Seyit İsmail Türbesi bulunmaktadır.
Anlatılır ki, Yalıncakoğullarından Mahmut Efendi Dede bir talip kızıyla evlenir. Bu sebeple düşkün olup Hacı Bektaş’a gönderilir. Evlendiği kız da musahibinde emanet olarak kalır. Orada yedi yıl felçli bir kadına hizmet eder. Bir gün hortum çıkar ve kadının felç hali geçer. O zamanlar Hacı Bektaş Postunda Velayettin Hürrem Çelebi bulunmaktadır. “Git köyüne bir aş evi, at evi ve mihman evi yap”, der Mahmut Efendi’ye. Bunun üzerine 1905 yılında Mahmut Efendi aşevini, atevini, mihmanevini yapar. Türbe en son olarak 1907 yılında Sarı İsmail oğlu Mahmut Efendi tarafından Ermeni Ustalarına 580 Osmanlı Lirasına yaptırılır. Türbenin taşları Aylioğlundaki taşlı tepeden diğer taşlar ise Horasan kaymatması olarak Zara (Cimrti) den getirilir. Mahmut Efendi Dede 1917 yılında hakka yürür. 1917 yılında posta Kara Veyis oturur. Kara Veyis Yalıncak Sultan soyundan Divriği’ye taşınan Eyüp Ağa soyundan gelmektedir. Mahmut Efendi Dede ile amca çocuklarıdır. 1924-26 yıllarına kadar gönüllü dervişler gelir. Yalıncak Sultan köyünde bulunan arazileri ise sonradan köye gelenler üzerlerine geçirirler. 1926 yılında Mahmut Efendi Dede’nin oğlu Hamza Dede Divriği Mahkemelerine dava açarak Yalıncak Sultan sülalesinden olduğunu ispat eder. Durumu tescil ettirip köyde bulunan bazı arazileri geri alır ve posta oturur. Türbenin tamir ve bakımını yaptırır. Tekke ve Zaviyelerin kapatılması kanunu ile birlikte burası da kapatılır. Bu dönemde kurbanlar Yalıncak soyundan bir kızın evlendiği Tepeköy’e gitmektedir. Yalıncak Sultan niyetine Talipler kurbanlarını buraya keserler. 1937 yılında köydeki çekememezlikler yüzünden tekke şikayet edilir ve Devlet tarafından türbe Yalıncak köyünde bulunanlara yıktırılır. 1942 yılında Tekke tekrar faliyete başlar. O tarihte postta Hamza Dede oturmaktadır. 1951 yılında Hamza Dede Hakk’a yürür. 1951 ile 1978 yılları arasında tekkenin postunda oğlu Mehmet Efendi Dede oturur. 1978-1993 yılları arasında Babo diye tanınan Mehmet Efendi oğlu Hüseyin Fevzi Dede postnişinlik yapar. 1993 yılından bu tarafa da halen de Yalıncak Sultan sülalesinden Hüseyin Fevzi Dede’nin oğlu Mahmut Yalıncakoğlu tekkenin postnişinliğini yapmaktadır.
Mahmut Yalıncakoğlu Dede Yalıncak Sultanın büyük bir kahraman olduğunu, isyanlarda başarılarından dolayı kendisine ‘Tabanı büyük er Mustafa’ lakabının verildiğini söyler. Mahmut Dede’nin Yalıncak Sultan’la ilgili anlattıkları şöyledir.
“Esseyid Muhammet Nuri Hacı Bektaş Veli’nin 5. Halifesi olan Pirep Sultan Ulu cemlerde çerağcısı idi. O tarihte Konya’da Molla Sadreddin isminde medrese hocası vardı. Bir gün Hz. Hünkar Hacı Bektaş-i Veli’ye bir nağme yazarak ya peygamber evladı bize pir gönder ki, bize Muhammed Ali yolunu izah ede ve Hacı Bektaş Veli çerağcısı Pirep Sultan’a Molla Sadreddin’in bizden istediği kişi sensin var hazırlan.
Pirep Sultan Hz. Hünkara dönerek sizce malum değilmi ki, ömrümün son dönemlerinde beni cemalinizden mahrum eylemeyin.
İlahi çerağcı! Atılan ok geri döner mi? Var git hizmetine bak ne hizmet göreceksen. Bunun üzerine Pirep Sultan aile efradını yanına alarak Konya’ya varır. Molla Sadreddin Pirep Sultan’a burada bir konak verir, hizmetini burda gör dedi. Epey bir zaman o medresede, muhiplere yol yordam öğretti. Hz. Hünkar’ın isteğini (emrini) yerine getirir. Bu arada Konya’da bir salgın hastalık baş gösterir. Bu hastalıktan bütün Konya halkı etkilenir. Pirep Sultan’ın üç oğlu da bu hastalığa yakalanır. Hastalık yüzünden iki oğlunu kaybeder. Geriye çocuk yaştaki oğlu “Seyit Muhammed Nuri” namı diğer Yalıncak Sultan kalır. Fakat Yalıncak Sultan da bu hastalıktan kurtulamamıştır henüz. Bu durumu gören Hatem Ana, Pirep Sultan’a dönerek Hz. Hünkar’a bu kadar hizmetin var niyaz et ki, Allah aşkına oğlumuzu bize bağışlasın. Pirep Sultan hanımına dönerek ilahi kadın sabır eyle benim Hünkar’a olan hizmetimi boşa mı çıkaracaksın? Bu arada çocuğu iyice ağırlaşmaya başlar. Pirep Sultan’ın talebeleri de bu durum üzerine cenaze hazırlıklarına başlarlar. Bu durumu gören Hatem Ana çırpınır, dövünür, feryada başlar. Çocuk bu arada Hakk’ın rahmetine kavuşur. Pirep Sultan Hatem Ana’nın feryadını görünce cenaze hazırlıklarını bitiren cemaate dönerek, “ ey cemaat bu çocuğun cenaze namazını ölü niyetine mi kılalım? Yoksa diri niyetine mi?” Cemaat Pirep Sultan’a dönerek diri niyetine pirim, diri niyetine”. Bunun üzerine Pirep Sultan cenazeye yaklaşarak çocuğun sağ elini tutup, “Allah aşkına, Hünkar aşkına kalk”, der ve çocuk dirilir. Bir kaç yıl geçer, Yalıncak Sultan büyümüş ilim, irfan öğrenmeye başlamıştır. Bu arada Hatem Ana Hakk’ın rahmetine kavuşur.
Günlerden bir gün Pirep Sultan oğlu Yalıncak Sultan’ı yanına çağırarak ya Nurim benim de ölümüm yakındır. Oturduğumuz evi Molla Sadreddin’e verip cenaze namazımı kıldırdıktan sonra, var git Hz. Hünkar’a. Senin kısmetin ondadır. Yalıncak Sultan babasının vasiyetini yerine getirir ve yola çıkar. Hz. Hünkar Hace Bektaş Veli bir sabah namaz kılarken halifelerinden Sarı İsmail ve Emircem Sultan’ı yanına çağırarak bize Konya tarafından bir ‘Yalıncak’ gelir varın onu huzuruma getirin. Emircem Sultanla Sarı İsmail bir müddet yol aldıktan sonra sarışın bir delikanlıyla karşılaşırlar. Selamlaşıp görüşürken Emircem Sultan Sarı İsmail’e dönerek, “Hz. Hünkar’a hamd olsun ki, ben bu delikanlıdan Pirep Sultan’ımın kokusunu hissederim”, der. “Acaba ne hikmet ola?” Bu söz üzerine Yalıncak Sultan, “Doğru söylersin, ben Pirep Sultan’ın oğluyum.” Beraber Hz. Hünkar’ın huzuruna gelirler.
Hz. Hünkar, “bu delikanlıyı yıkayıp giydirin huzuruma getirin.”, der. Huzura getirilen delikanlıya Hüseyni tacı (Yeniçerilerin giydiği taç) giydirilir. Dergaha yalın ayak geldiği için ‘Yalıncak Sultan’ lakabını alır. Hünkar Yalıncak Sultan’a dönerek, “var gör huzurumuzda hizmet ver, gün ola ki sana hizmet vereceğiz.”, der.
Bu arada Sivas’ın Karabel bölgesinden geçen İpek Yolu bugünkü Yalıncak Sultan dergahından geçmektedir. Bu ormanlık bölgedeki bazı gruplaşan çeteler ipek yolundan geçen kervanları soyuyorlardı. Bu durum çok ciddi bir hal alınca kervan sahipleri Sivas’ın sancak beyi Rüknettin Paşa’ya durum bildirilir. Paşa o bölgeye asker gönderir. Fakat bir gece baskınıyla askerler çeteler tarafından öldürülür ve talan devam eder. Padişah Alattin Keyhüsrev bu durum üzerine Osmanlıya savaşlarda yardım eden Hünkar Hacı Bektaş Veli’ye bir nağme yazarak “Ey peygamber evladı! Bize bir care”, der. Hünkar bunun üzerine dergahındaki çeşitli savaşlarda büyük başarılara ulaşan komutan rütbesine yükselen Yalıncak Sultan’ı yanına çağırarak, “Ya Nurim! Sana bir görev vereceğiz, var git kısmetini gör. Toprağın kefaretin olsun. Arayan seni orda bulsun.” Yalıncak Sultan yanına dergahtaki gönüllü askerleri alarak Karabel bölgesine gelir. Ve savaş başlar büyük kayıplar verilir. Öyle ki, Yalıncak Sultan’ın, o büyük kahramanın takatı kalmamıştır artık. Bu durumdan yararlanan çeteler o mübarek insanı orda şehit ederler. Fakat Allah’ın izniyle Yalıncak Sultan Hünkar’ımın emri yerde kalmasın kellesini koltuğuna alarak savaşmaya, çarpışmaya devam eder. Bu durumu gören çete içindeki bir kadın bu kişi tekin er değildir. Silahlarınızı bırakın yoksa hepimiz helak olacağız. Savaş kazanılır ve Seyit Muhammed Nuri şehit düşer.”
Rivayete göre, Pireba Sultan, Hacı Bektaş Dergahında hizmette bulunurken, Sadrettin Konevi’nin isteği üzerine ilim öğretmek için Konya’ya gönderilir. Üç oğlu ve eşi Hatun Ana’yı yanına alarak Konya’ya giden Pireba Sultan Konya yöresinde büyük sevgi kazanır ve medresede ilim irfan öğretir. Bu sırada Konya’da bir taun (hastalık) olur. Bu hastalıkla her evde çocuklar vefat eder. Pireba Sultanın iki oğlu Mehmet ve İbrahim Hakk’ın rahmetine kavuşur. Bu sırada Muhammed Nuri de hastalanır ve vefat eder. Çocuğun vefat ettiğini gören Sultan ve Sadrettin Konevi’nin öğrencileri çocuğu defnetmeye hazırlanır. Bu hazırlıkları gören Hatun Ana Pireba’ya der ki, “Ey erim! Dilek dile de bu yavrumuzu Allah bize bağışlasın”. Pireba Sultan ellerini kaldırır ve dua eder. Hakk’ın emriyle kalk der ve cocuk ayağa kalkar. Pireba Sultanın bu kerametini görenler ona bağlılık gösterirler ve zamanla bir gün Pireba Sultan oğlunu yanına çağırır ve “Ya Nuri! Pirim beni Konya’ya gönderirken benden bir gül istedi. Bu gülden kasıt sensin. Benim ölümüm yakındır. Burada durma Hacı Bektaş’ın huzuruna git” der. Bunun üzerine Nuri Sultan yalınayak yola çıkar. Hacı Bektaş’ın yanına Yalınayak geldiği için Yalıncak ismiyle anılır. Yalıncak Sultan Hacı Bektaş’ın yanında eğitimini alır. Selçuklular döneminde Yalıncak Sultan karışıklıkları önlemek icin savaşır ve başarılarından dolayı kendisine bir sancak verilir . Bu sırada Sivas’ın Karabel bölgesindeki kargaşayı önlemek için buraya gönderilir. Yalıncak Sultan Divriği, Zara ve Hafik sınırında çetelerle çarpışırken şehit düşer ve şehit olduğu yere gömülür. Zamanla burası bir yerleşim yeri olur ve Yalıncak ismi verilir. Yalıncak Sultanın burada kelle koltuğunda savaştığı da rivayet edilmektedir.
Yalıncak Sultan türbesine her türlü dileği olanlar gelmektedir. Alevi Sünni fark etmeden çocuğu olmayanlar buraya gelerek burada kurban niyet ederler. Eğer bana evlat verir isen kurban keserim diye adak adarlar. Yalıncak Sultan türbesine gelenlerin yapmış olduğu uygulamalar görenler tarafından şöyle anlatılmaktadır. Birisi felç olmuş buraya gelir, gelince abdestini alır burada ona bir yatak serilir ve uyur. Rüyasında bir sakallı kişi görür. O kişi de ona kalk git sen ağladın beni rahatsız ettin sen iyileştin der. O da yürüyerek çıkıp gider. Bunun gibi bir sürü örnek yaşadım. Geçen yıl bir bacımız gece mezarlığa gidiyor. Mezarlıkta aniden bir ses duyuyor korkup konuşamıyor. Bir tanıyan diyor ki Yalıncağa git. Geldi burada bir gece beyiyle beraber türbede uyudular. Bir müddet sonra kadının kocası gelip dedi ki “Gözümüz aydın hanım konuştu. Bunların dışında çocuğu askere gidenler, kaza geçirenler, hastalık geçirenler niyet ederek buraya kurban adar ve dua ederler. Askerden döndükten veya iyileştikten sonra kurbanlarını buraya keserler.
Yalıncak Sultan Talipleri; Ordu (Merkez) - Aydın- Ankara-İstanbul- Çorum-Kırıkkale-Yozgat (Yerköy) - Sivas (Divriği,Hafik,İmranlı) da bulunmaktadırlar.
Yalıncak Sultan Dedeleri ; Hafik – Tepeköy (Hamza Dedenin torunları) , Akpınar (Aziz Bayram Dede), Karayapak Köyü (Temurlar) Divriği Aydoğan (Örenik) de bulunmaktadırlar.
Yalıncak köyünde, Yalıncak Sultan Türbesi ve Seyit İsmail Türbesi bulunmaktadır.