1520 yılında Tokat'ın Zile ilçesinde dünyaya gelen Ahmed, Horasan'dan Zile'ye göç eden Ebü'l-Berekât Muhammed Efendi'nin oğludur (1). Esmer olduğundan Kara Şems diye tanınır (2). Şemseddin ilk öğrenimine Zile'de başlar, daha sonra Tokat'ta bulunan kardeşlerinin yanına gider. Burada Arakiyecizâde Şemseddin Mahvı Efendi'den ders alır. Şemseddin Sivâsî'nin İstanbul'da medrese tahsilini tamamladığı ve müderrislik yapmaya başladığı bir gün, müderrislerin ilim haysiyetine yakışmayacak tarzda yardakçılık yapmalarına rağmen kazasker tarafından aşağılanmalarına şahit olup, bu duruma çok üzülür, Fâtih Camii'nde iki rek'at tövbe namazı kılarak, “Allah’ım bunların istediği dünya medarı olmasaydı bu kadar hakir görülüp zillete düşmezlerdi. Ya Rab! Beni bunların içinden çıkar ve sufilere dahil eyle!” diye dua ederek müderrisliği terk eder (3). Onun tasavvuf yoluna girmeye karar verdiği, İstanbul'dan ayrılıp hacca gittiği, hac dönüşü Zile'ye giderek vaizlik yapmaya başladığı kaydedilmektedir (4). Buradan Amasya'ya geçip babasının şeyhi Hacı Hızır'ın halifesi Musiihuddin Efendiye intisap eden Şemseddin, şeyhinin vefatının ardından bir süre Tokat'ta kaldıktan sonra Zile'ye döner. Tekrar Tokat'a giderek Şeyh Mustafa Kirbâsî Efendiye biat etmek isterse de Kirbâsî Efendi, kendisinin çok yaşlı olduğunu söyleyip altı ay sonra Tokat'a gelecek olan Abdülmecid Şirvânî'ye intisap etmesini tavsiye eder. Şemseddin, Abdülmecid Şirvânî'ye on yıl kadar hizmet ettikten sonra otuz beş yaşlarında iken hilâfet alıp Zile'ye döner. Sivas Valisi Hasan Paşa, inşa ettirdiği Meydan Camii'nin vaizlik görevi için kendisini Sivas'a davet eder. Bu daveti, Zile'deki yaşlı babasının ve Tokat'taki şeyhinin izniyle ve ailesiyle talebelerini de beraberinde götürmek şartıyla kabul eder. Sivas'ta vaizliğin yanı sıra bir tekke açarak irşad faaliyetine başlar. Şehir çarşılarının merkezinde, Meydan tabir edilen mahalde bulunan Hasan Paşa Camii, şehirde Osmanlı hâkimiyeti döneminde yapılan en önemli eserlerden birisidir (5). Cami, Kanuni Sultan Süleyman'ın vezirlerinden Sivaslı Koca Hasan Paşa tarafından 1565 tarihinde yaptırılmıştır. Halk arasında, bulunduğu mevkiye izafeten Meydan Camii olarak bilinen camiin, Sivas için önemine binaen, vâkıf tarafından, vaiz olarak Zileli Şeyh Kara Şemseddin tayin edilmiştir.
Şeyh tarafından yaptırılan zaviye, mescit, mektep, köprü vb. müessese ve yapılar sayesinde yeni bir mahallenin (Küçük Minare Mahallesi) teşekkül ettiği anlaşılmaktadır. Böylece bu zaviyenin XVI. asırda Ali Baba zaviyesi ile birlikte şehrin iskân yönünün güneyden kuzeye doğru değişmesinde etkisi olduğu görülür.
1627 tarihli defter-i cedid-i mufassal suretinde Şemseddin Sivasî için; büyük âlim ve şeyhlerin yanında senelerce tahsil ve hizmet ettiğini, müfessir, muhaddis ve fakih olmasının yanında bilfiil irşade me'zun olduğunu, mevlana payesine sahip olmasının yanısıra, vaiz olarak görev yaptığını öğreniyoruz. Aynı kaynakta Sivasî için, “kendileri ve biraderleri ve evlâd ve dervişleri için bilcümle avarız-ı divaniye ve tekâlif-i örfiyye ve ulağ ve suhreden mahsun ve emin olalar”, denilmek suretiyle muafiyet tanınan 28 kişinin isimleri de beraberinde zikredilmiştir. 1714 tarihli başka bir belgede ise, yukarıdaki bilgileri teyit etmekle beraber, Sivasi’nin 1553-1554 tarihinde bazı gazalarda bulunduğunu ve bazı kerametler göstermesi neticesinde yedine hatt-ı şerif verildiği ve vaiz olarak görev yaptığı açıklanmaktadır. Şeyh Şemseddin muhtemelen verilen tarihlerde İran seferlerine katılmış olmalıdır.
15. ve 16. asrın ilk yarısında henüz iskân ve mahalle özellikleri göstermeyen Şeyh Hasan Zaviye ve türbesi çevresine, Şeyh Şemseddin ailesi ve dervişleri yerleştirilir. Eretna oğlu Şeyh Hasan'ın vakıf arazisinin mukataa ile kiralanmak suretiyle, üzerine menzil, çilehâne, kütüphane, kasır ve fırın gibi binaların yapılması ve türbe yakınlarına mescit, mektep ve çeşme ilavesiyle mahalle hüviyetine girer ve yarım asır sonra buranın resmi kayıtlarda ilk defa Küçük Minare mahallesi olarak isminin geçtiği görülür. Bunların cumhuriyet dönemine kadar geldiği bilinmektedir.
Vakıf görevlileri veya evlâd-ı vâkıf arasındaki mücadeleler, ürünün toplanması veya taksimi hususunda cereyan etmektedir. Öyle ki, Şeyh Şemseddin Zaviyesi mütevellilerinden evlâd-ı vâkıf olan, Şeyh Ömer, Şeyh Halil ve Şeyh Receb'in uzun süren mücadeleleri dönemin en fazla göze çarpan örneğini teşkil eder. Şeyh Şemseddin evkafından İşhanı memlühasını 3 yıllığına senevi 350 kuruş olmak üzere, Hacı Fatima'ya iltizam edip parayı aldıktan sonra, mütevellileri olan Hasan ve İbrahim memlühayı başkalarına iltizam etmişlerdir.
Yüzyılın sonlarında, Sivas Valisi Hasan Paşa'nın banisi olduğu camide görev yapan Şeyh Şemseddin'in, İşhanı memlühasının kendisine temliki neticesinde kurulan vakıf, aynı yüzyılda Ali Baba Zaviyesi’nde olduğu gibi, başta sultanlar olmak üzere, valilerin tarikat erbabı ile koordineli ilişkilerini gösterir. Şeyh Müeyyed ise, 1650 tarihinde babasının zaviyelerine ilave vakıflar kurar.
Sivas'ta uzun yıllar irşad faaliyetini sürdüren Şemseddin Sivâsî ömrünün sonlarına doğru III. Mehmed'in daveti üzerine Eğri seferine katılır (1596). Şemseddin Sivâsî, henüz padişahtan davet almadan düşmanla cihad etmek gerektiğini söyleyip sefer hazırlıklarına başlamış, İstanbul'a gitmek için halkla vedalaştığı sırada padişahın cihada davet mektubu kendisine ulaşır. İstanbul'da başta padişah, devlet adamları ve ulemâ tarafından karşılanır. Aziz Mahmud Hüdâyî, yaşlı haliyle sefere katılmasının sebebini sorduğunda şimdiye kadar cihâd-ı ekber yaparak Peygamber'in sünnetine uyduğunu, fakat cihâd-ı asgara katılamadığını, bu yolda da onun sünnetine uymak arzusunda olduğunu söyler. Eğri seferi dönüşünde rahatsızlanıp bir süre İstanbul'da dinlenir, Sivas'a dönmek için izin talep ettiğinde III. Mehmed kalmasını istese de, ailesinin yanında ölmeyi arzu ettiğini söyleyince dönmesine müsaade edilir. Şemseddin Sivâsî, Sivas'a döndükten kısa bir süre sonra Ekim 1597’de vefat eder ve Meydan Camii hazîresine defnedilir. Receb Efendi tarafından kıldırılan cenaze namazına 60.000 civarında kişinin katıldığı rivayet edilir.
“Tolındı hayf Şems-i ma'na dîdemden nihân oldu" (1006),
"Kadriyâ târîh-i fevtini dedim /
Nüh felek Şems tolındı nûr ile" (1006);
"Ey Hüsâmî fevtine târîhtir / Zümre-i pâk-i Şemsîye firdevs cây" (1006) beyitleri vefatına
tarih düşürülmüştür (6). Ölümünden üç yıl sonra inşa edilen türbesi Sivas'ın önemli ziyaretgâhlarındandır.
------
(1)Abdulhalim Durma, Evliyalar Şehri Tokat
(2)AKSOY Hasan, Şemseddin Sivasi, TDV İslam Ansiklopedisi
(3)GÜNDOĞDU Cengiz, Bir Türk Mutasavvıfı Abdülmecid Sivasi, Kültür Bakanlığı, 2000
(4)AKSOY Hasan, Şemseddin Sivâsî, Hayatı, Şahsiyyeti Tarikatı, Eserleri
(5)DEMİREL Ömer, Sivas Şehir Hayatında Vakıfların Rolü, Doktora Tezi, Ankara Üni., Ankara, 1991
(6)VASSAF Hüseyin, Sefine-i Evliya, Cilt. 3, sh.475
Şeyh tarafından yaptırılan zaviye, mescit, mektep, köprü vb. müessese ve yapılar sayesinde yeni bir mahallenin (Küçük Minare Mahallesi) teşekkül ettiği anlaşılmaktadır. Böylece bu zaviyenin XVI. asırda Ali Baba zaviyesi ile birlikte şehrin iskân yönünün güneyden kuzeye doğru değişmesinde etkisi olduğu görülür.
1627 tarihli defter-i cedid-i mufassal suretinde Şemseddin Sivasî için; büyük âlim ve şeyhlerin yanında senelerce tahsil ve hizmet ettiğini, müfessir, muhaddis ve fakih olmasının yanında bilfiil irşade me'zun olduğunu, mevlana payesine sahip olmasının yanısıra, vaiz olarak görev yaptığını öğreniyoruz. Aynı kaynakta Sivasî için, “kendileri ve biraderleri ve evlâd ve dervişleri için bilcümle avarız-ı divaniye ve tekâlif-i örfiyye ve ulağ ve suhreden mahsun ve emin olalar”, denilmek suretiyle muafiyet tanınan 28 kişinin isimleri de beraberinde zikredilmiştir. 1714 tarihli başka bir belgede ise, yukarıdaki bilgileri teyit etmekle beraber, Sivasi’nin 1553-1554 tarihinde bazı gazalarda bulunduğunu ve bazı kerametler göstermesi neticesinde yedine hatt-ı şerif verildiği ve vaiz olarak görev yaptığı açıklanmaktadır. Şeyh Şemseddin muhtemelen verilen tarihlerde İran seferlerine katılmış olmalıdır.
15. ve 16. asrın ilk yarısında henüz iskân ve mahalle özellikleri göstermeyen Şeyh Hasan Zaviye ve türbesi çevresine, Şeyh Şemseddin ailesi ve dervişleri yerleştirilir. Eretna oğlu Şeyh Hasan'ın vakıf arazisinin mukataa ile kiralanmak suretiyle, üzerine menzil, çilehâne, kütüphane, kasır ve fırın gibi binaların yapılması ve türbe yakınlarına mescit, mektep ve çeşme ilavesiyle mahalle hüviyetine girer ve yarım asır sonra buranın resmi kayıtlarda ilk defa Küçük Minare mahallesi olarak isminin geçtiği görülür. Bunların cumhuriyet dönemine kadar geldiği bilinmektedir.
Vakıf görevlileri veya evlâd-ı vâkıf arasındaki mücadeleler, ürünün toplanması veya taksimi hususunda cereyan etmektedir. Öyle ki, Şeyh Şemseddin Zaviyesi mütevellilerinden evlâd-ı vâkıf olan, Şeyh Ömer, Şeyh Halil ve Şeyh Receb'in uzun süren mücadeleleri dönemin en fazla göze çarpan örneğini teşkil eder. Şeyh Şemseddin evkafından İşhanı memlühasını 3 yıllığına senevi 350 kuruş olmak üzere, Hacı Fatima'ya iltizam edip parayı aldıktan sonra, mütevellileri olan Hasan ve İbrahim memlühayı başkalarına iltizam etmişlerdir.
Yüzyılın sonlarında, Sivas Valisi Hasan Paşa'nın banisi olduğu camide görev yapan Şeyh Şemseddin'in, İşhanı memlühasının kendisine temliki neticesinde kurulan vakıf, aynı yüzyılda Ali Baba Zaviyesi’nde olduğu gibi, başta sultanlar olmak üzere, valilerin tarikat erbabı ile koordineli ilişkilerini gösterir. Şeyh Müeyyed ise, 1650 tarihinde babasının zaviyelerine ilave vakıflar kurar.
Sivas'ta uzun yıllar irşad faaliyetini sürdüren Şemseddin Sivâsî ömrünün sonlarına doğru III. Mehmed'in daveti üzerine Eğri seferine katılır (1596). Şemseddin Sivâsî, henüz padişahtan davet almadan düşmanla cihad etmek gerektiğini söyleyip sefer hazırlıklarına başlamış, İstanbul'a gitmek için halkla vedalaştığı sırada padişahın cihada davet mektubu kendisine ulaşır. İstanbul'da başta padişah, devlet adamları ve ulemâ tarafından karşılanır. Aziz Mahmud Hüdâyî, yaşlı haliyle sefere katılmasının sebebini sorduğunda şimdiye kadar cihâd-ı ekber yaparak Peygamber'in sünnetine uyduğunu, fakat cihâd-ı asgara katılamadığını, bu yolda da onun sünnetine uymak arzusunda olduğunu söyler. Eğri seferi dönüşünde rahatsızlanıp bir süre İstanbul'da dinlenir, Sivas'a dönmek için izin talep ettiğinde III. Mehmed kalmasını istese de, ailesinin yanında ölmeyi arzu ettiğini söyleyince dönmesine müsaade edilir. Şemseddin Sivâsî, Sivas'a döndükten kısa bir süre sonra Ekim 1597’de vefat eder ve Meydan Camii hazîresine defnedilir. Receb Efendi tarafından kıldırılan cenaze namazına 60.000 civarında kişinin katıldığı rivayet edilir.
“Tolındı hayf Şems-i ma'na dîdemden nihân oldu" (1006),
"Kadriyâ târîh-i fevtini dedim /
Nüh felek Şems tolındı nûr ile" (1006);
"Ey Hüsâmî fevtine târîhtir / Zümre-i pâk-i Şemsîye firdevs cây" (1006) beyitleri vefatına
tarih düşürülmüştür (6). Ölümünden üç yıl sonra inşa edilen türbesi Sivas'ın önemli ziyaretgâhlarındandır.
------
(1)Abdulhalim Durma, Evliyalar Şehri Tokat
(2)AKSOY Hasan, Şemseddin Sivasi, TDV İslam Ansiklopedisi
(3)GÜNDOĞDU Cengiz, Bir Türk Mutasavvıfı Abdülmecid Sivasi, Kültür Bakanlığı, 2000
(4)AKSOY Hasan, Şemseddin Sivâsî, Hayatı, Şahsiyyeti Tarikatı, Eserleri
(5)DEMİREL Ömer, Sivas Şehir Hayatında Vakıfların Rolü, Doktora Tezi, Ankara Üni., Ankara, 1991
(6)VASSAF Hüseyin, Sefine-i Evliya, Cilt. 3, sh.475