Şifaiye Türbesi


Taş süsleme yanında en iyi şekilde türbede ifadesini bulan, çini sanatının şaheseri olan, çini ve tuğla süslemeler türbenin ongen kasnağında yer almıştır. Türbe cephesinde tamamen tuğla ve firuze, mor renkte çinilerle kompozisyonlar meydana getirilmiştir.Cephe kufi yazı dekorlarıyla bezenmiştir. Alınlık altında bir dikdörtgen yazı frizi koyu mavi renkte ve çiçekli bir zemin üzerine beyaz kabartma harflerle nesih yazı olarak yer alır. Bu yazı türbe tarihini verir. Bunun altında türbe yüzeyi dikine üç dikdörtgene bölünerek ortada kapı, yanlarda ise birer pencere açılmıştır. Kapı üzerindeki kemerin dış yüzünde nesih yazıyla yer alan Farsça şiir şöyledir. “Dünyada padişahlar uzun zaman hüküm sürdüler. Onların okları Ülker yıldızına ulaştı, kılıçları da Cevza’yı avladı. Şimdi onların haline bak ki, ölüm elinden Benat’n-Na’ş gibi onların mızrakları parça parça, kılıçları da tel tel olmuştur.”
Kapının tam üzerinde ise alçı zemin üzerine örgülü kufi yazı yer alır. Pencereli bölümlerin kemer üstlerindeki kufi kitabede ‘Rahman’ suresi, sağ pencere altında yer alan panoda usta adı verilmiştir.
Türbe cephesi kapı atkısı üzerinde şu yazı yer alır. “Biz Allah’a aidiz ve vakti geldiğinde elbette O’na döneceğiz.”
Kapı ve pencere alınlıklarında Rahman suresinden şu ayet yer alır. “Yerin üstünde olan herkes fanidir. Ancak senin azamet ve kerem sahibi Rabbinin zatı baki kalır.”
Türbe cephesinin üstündeki büyük çini kabartmalarda şunlar yazılıdır. “Yazıklar olsun ki, biz geniş görkemli saraylardan karanlık dar kabirlere girdik. Zenginliğimiz ve servetimizin çokluğunun faydası olmadı. Saltanatımız yok olup zevalin eşiğinde fani alemden baki aleme ölüm yolculuğu gerçekleşti. Bu yolculuk 4 Kasım 1220’de oldu.”
Türbe içinde onüç sanduka bulunmaktadır . Sandukaların üzerleri çinilerle kaplıdır. Mihrap önündeki sanduka I. İzzeddin Keykavus’a aittir. Mihrap dışa taşıntılı olmayıp geometrik yıldız motifleri ve yazı ile süslenmiştir. Mihrap nişi kavsarası beş sıra mukarnaslıdır. Nişin iki yanında sütunçeler yer almaktadır. Kavsaranın sivri kemerinde Tevbe suresi 18. Ayeti yazılıdır. “Allah’ın mescitlerini ancak Allah’a ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar ederler. İşte doğru yola ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır.” Türbe mekanında sıraltı tekniğinde yapılmış dekorlu çini levhalarla kaplı lahitlerden sonra en önemli süsleme yine mükemmel taş işçiliği ile gerçekleştirilmiş olan türbe mihrabında görülür.
Semra Ögel, neredeyse hepimize kapalı olan taşın sırrını çözer. “Eserin insanı sevkettiği düşünceler ve hissettirdiği duygular, Selçuklu mimarisinin karakterine uygundur . Taş tezyinatın motifleri, görünüşlerinin ardındaki bir düşünceyi; devamlılığı, sonsuzluğu, zorunluluğu çağrıştırır. Üstün bir iradenin karşısında tevekkül vardır. Ancak bu tevekkül körü körüne, eli bağlı olan bir tevekkül değildir. Her defa yeniden kazanılan bir tanıyış, bir idrak ediştir. Motif bütünlüğündeki dinamizm, bu iç kuvvet şahsi iradenin ilahi iradeye tabi olmasını gerekli kılar. Bu kadere bağlılık dünyayı inkar etmez, hayatın tasdik edildiği bir bağlılıktır. Maddi şifanın şart kıldığı manevi şifayı vaadeden, emniyet telkin eden, kadere tevekkül, ruha sükun ifadelerini taşıyan bir kompozisyondur; canlı, dinamik, hareketli, pırıltılı. Ve bu kompozisyon ögeleriyle, varlığın binbir şekildeki görünüşünün sembolünden başka bir şey değildir. Seçilen renk türbenin form ve muhtevasına, eserin banisi Keykavus’un kıtası kadar uygundur. Tezyinat, ölüm zorunluluğunun manası ile derinleşir, zenginleşir.”