Ahi Emir Ahmed Zaviyesi Osmanlı öncesi şehirde kurulan dokuz zaviye arasında beş ahi zaviyesinden biridir (1). Vakfiyesinden anlaşıldığına göre, türbenin bulunduğu mevkide; çarşı ve pazarların bulunduğu eski adıyla Tokmak Mahallesi’nde yer alır. Zaviyeler arasında gelirleri Darü’r-raha’dan sonra en yüksek olanların başında gelir.
Sadi Kucur’a göre, Ahi Emir Ahmed’in hem şeyhliği hem de tevliyet ve nezaret görevlerini kendisinin ve sonra evladının yapacak olması ve ahilik ve emirlik vasıflarını birlikte taşımış olması, onun manevi nüfuzu olan ve en azından Sivas’ta idari görevlerde bulunmuş birisi olduğunu gösterir (2). Kucur aynı zamanda Bayburtlu Ahi Emir’in Sivas’taki Ahi Emir Ahmet ile aynı kişi olacağı konusunda temkinlidir. Halbuki Ahi Emir Ahmet’in bugün bir şair olarak ün yapan torunu Merih Baran, Ahi Emir Ahmet’in emirliğinin, ahilik teşkilatı içinde ulaşılmış bir makam olduğunu kaydeder (3). Aslen Uygur Türklerinden olduğu, İran üzerinden Zencan yoluyla Anadolu topraklarına gelen ailesi ile Bayburt’ta bulunduğu ve eğitimini burada muhtemelen Yakutiye ve Mahmudiye Medreselerinde (4) aldığı daha sonra Sivas’a gelerek tekkesini ve zaviyesini kurarak hayatını sürdürdüğü ileri sürülür. Ahîliğin yanı sıra Mevlevi de olan Ahî Emir Ahmed çocuk yaşlarından itibaren Mevlâna’ya hayranlık duyar. Mevlana’nın oğlu Sultan Veled ve torunu Ulu Arif Çelebi’nin Ahi Emir Ahmed ile dostluklarını Menakıbü’l Arifin’de görürüz (5). “Ufukların meşhuru ve baş olmayı hak eden Bayburtlu Ahi Emir Ahmed” Eflaki’nin eserinde birkaç yerde yer alır. Sultan Veled’in kendisini kardeş ve dost olarak çağırdığı Ahi Emir Ahmet hakkında anlatılan hikayeden onun Mevlana’nın sağlığında henüz bir çocuk olduğuna göre 1260’larda dünyaya gelmiş olduğu kabul edilebilir. Baran, çeşitli kütüphanelerde onun adına çoğaltılmış Fütüvvetnameler tespit edilmiş olduğunu ve ayrıca Türk dili üzerine yazdığı kitabın Arap yarımadasında okutulduğuna dair izlenimler bulunduğunu ilave eder.
Ahi Emir Ahmet’in türbesi, Sivas’ta ve Bayburt’tadır. Bayburt’ta Ahi Emir Ahmet Efendi kümbeti olarak bilinen türbe Eski Hastane Caddesi üzerinde Sivas’ta ise Kurşunlu Caddesi üzerinde Sivas Öğretmenevi önündedir.
Mescit, zaviye ve imaretten olusan kulliyenin 1333 tarihli vakfiyesinde, “.. yücelerin öncüsü, uluların önderi, büyük ve seçkinlerin övgüsü, safa ve mürüvvetin efendisi, tarikat ve hakikat ashabının seyyidi Ahi Emir Ahmet bin Zeynulhac”, diye zikredilen Ahi Emir Ahmet’in türbesinin XIV. asrın ikinci çeyreğinde yapılmış olabileceği ileri sürülür (6).
Ahi Emir’in vakfiyesindeki şartlardan biri her Kadir gününde helva yapılıp dağıtılmasıdır. Merih Baran, vakfiyenin bu hükmünü her yıl gerçekleştirmektedir.
Ahi Emir Ahmet hakkında çeşitli menkıbeler anlatılmaktadır (7). “Emir Ahmet’in mumyasının hiç bozulmamış durumda olduğuna inanılır. Türbede define aramak için girenler üst kattaki kabri ve aşağıda cenazelik bölümünde bulunan kabri tahrip etmişler bunun üzerine komşu evlerden yaşlı bir hanımın rüyasına girerek, kabrine yapılan bu işler üzerine”Halinizi düşünün. ”demiş. Komşular toplanıp kabir sıvalarını düzeltmiş, üzerine de aldıkları yeşil bir örtüyü örtmüşlerdir. Ahi Emir Ahmet’e mahallenin manevi bekçisi denmektedir. Bu yüzden de sarhoşların türbenin olduğu caddeden geçemediklerine inanılır. Emir Ahmet, cenazelik bölümünde şahideleri de bulunan kabrinden abdest almak üzere, Kızılırmak’a kadar her sabah gidermiş. Cenazelik bölümünde dört yönde olan nişlerden, doğuda olanından Kızılırmak’a yol gittiği söylenir”.
Türbenin kitabesinde yazmadığı halde, yöre halkı arasında, “Yağın hokkası on para olunca helva yapılsın” yazdığına inanılır. Ayrıca, sarhoşlara geçit vermemesi ile bilinen türbe, duaların kabul olunması için ziyaret edilir”. İşlerinin iyi gitmesini isteyen esnaf, çeşitli dileği olanlar, hasta ve huysuz çocuğunu yedi tekke dolaştıranların türbeyi ziyaret ettiği görülür. Tanyu’nun eserinde elli yıl önce türbe bir bahçe içinde, etrafında ağaçların ve bir çeşmenin yer aldığı, pencerelerine çaput bağlandığı ve mum yakıldığı bir taş yapıdır (8). Saçak kıs¬mında Selçuklu sülüs hattıyla bir yazı kuşağı bulunan eserin insa edildiği dönemden 1985 senesine kadar geçirdiği tadilat hakkında hiçbir bilgiye ulaşılamamıştır. (Bu tarihte Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından onarıma tabi tutulmuş; dış zemin kotu Kurşunlu Caddesine göre doğu yönünde 5 metre diğer yönlerden 3.20 metre indirilmiş, kubbesi ve parcalanan sandukası yenilenmiş ölünün kemikleri bir araya getirilerek sandukaya konulmuş, yol seviyesinin altında kalan eserin etrafına ihata duvarı örülmüştür.
“Şehre yaklaştığımız zaman bizi Ahi Bıçakçı Ahmet’in yoldaşları karşıladı. Bunlar kimi yaya, kimi atlı kalabalık bir gruptu. Onlardan sonra Ahi Çelebi’nin yoldaşları karşıya çıkmıştı. Bu zat ahilerin ileri gelenlerinden olup rütbece Ahi Bıçakçı’dan üstündür.” İbn Batutta’nın Sivas’a gelişini böyle anlattığı eserinden kaldığı günler içinde, Ahi Emir Ahmet olduğu tespit edilemeyen Ahi Bıçakçı Ahmet ile Eratna’yı da ziyaret etmiş olduğunu öğreniriz.
----
(1) DEMİREL Ömer, Sivas Şehir Hayatında Vakıfların Rolü, Doktora Tezi, Ankara Üni., Ankara, 1991
(2) KUCUR Sadi, Sivas, Tokat ve Amasya’da Selçuklu ve Beylikler Devri Vakıfları, Doktora Tezi, Marmara Üni., İstanbul, 1993
(3) BARAN Merih, Kuruluş İlkeleri ile Türk Esnaf Teşekküllerinin Yapılanmasında Etkili olan Lonca Sistemi ve Ahilik Nedir?
(4) Medreseler emir Mahmud ve Cemalettin Yakut tarafından 1311’de inşa ettirilir.
(5) EFLAKİ Ahmet, Ariflerin Menkıbeleri
(6) KAYA Aslı, Sivas’ta İl Merkezinde Türk Devri Türbe Mimarisi, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üni., Ankara, 2007
(7) Üçer, Müjgan , ”Sivas’ta Ahi Emir Ahmet Kümbeti ve Halk İnançlarındaki Yeri”
(8) TANYU Hikmet, Ankara ve Çevresinde Adak ve Adak Yerleri, Ankara Üniversitesi Basımevi, 1967
Sadi Kucur’a göre, Ahi Emir Ahmed’in hem şeyhliği hem de tevliyet ve nezaret görevlerini kendisinin ve sonra evladının yapacak olması ve ahilik ve emirlik vasıflarını birlikte taşımış olması, onun manevi nüfuzu olan ve en azından Sivas’ta idari görevlerde bulunmuş birisi olduğunu gösterir (2). Kucur aynı zamanda Bayburtlu Ahi Emir’in Sivas’taki Ahi Emir Ahmet ile aynı kişi olacağı konusunda temkinlidir. Halbuki Ahi Emir Ahmet’in bugün bir şair olarak ün yapan torunu Merih Baran, Ahi Emir Ahmet’in emirliğinin, ahilik teşkilatı içinde ulaşılmış bir makam olduğunu kaydeder (3). Aslen Uygur Türklerinden olduğu, İran üzerinden Zencan yoluyla Anadolu topraklarına gelen ailesi ile Bayburt’ta bulunduğu ve eğitimini burada muhtemelen Yakutiye ve Mahmudiye Medreselerinde (4) aldığı daha sonra Sivas’a gelerek tekkesini ve zaviyesini kurarak hayatını sürdürdüğü ileri sürülür. Ahîliğin yanı sıra Mevlevi de olan Ahî Emir Ahmed çocuk yaşlarından itibaren Mevlâna’ya hayranlık duyar. Mevlana’nın oğlu Sultan Veled ve torunu Ulu Arif Çelebi’nin Ahi Emir Ahmed ile dostluklarını Menakıbü’l Arifin’de görürüz (5). “Ufukların meşhuru ve baş olmayı hak eden Bayburtlu Ahi Emir Ahmed” Eflaki’nin eserinde birkaç yerde yer alır. Sultan Veled’in kendisini kardeş ve dost olarak çağırdığı Ahi Emir Ahmet hakkında anlatılan hikayeden onun Mevlana’nın sağlığında henüz bir çocuk olduğuna göre 1260’larda dünyaya gelmiş olduğu kabul edilebilir. Baran, çeşitli kütüphanelerde onun adına çoğaltılmış Fütüvvetnameler tespit edilmiş olduğunu ve ayrıca Türk dili üzerine yazdığı kitabın Arap yarımadasında okutulduğuna dair izlenimler bulunduğunu ilave eder.
Ahi Emir Ahmet’in türbesi, Sivas’ta ve Bayburt’tadır. Bayburt’ta Ahi Emir Ahmet Efendi kümbeti olarak bilinen türbe Eski Hastane Caddesi üzerinde Sivas’ta ise Kurşunlu Caddesi üzerinde Sivas Öğretmenevi önündedir.
Mescit, zaviye ve imaretten olusan kulliyenin 1333 tarihli vakfiyesinde, “.. yücelerin öncüsü, uluların önderi, büyük ve seçkinlerin övgüsü, safa ve mürüvvetin efendisi, tarikat ve hakikat ashabının seyyidi Ahi Emir Ahmet bin Zeynulhac”, diye zikredilen Ahi Emir Ahmet’in türbesinin XIV. asrın ikinci çeyreğinde yapılmış olabileceği ileri sürülür (6).
Ahi Emir’in vakfiyesindeki şartlardan biri her Kadir gününde helva yapılıp dağıtılmasıdır. Merih Baran, vakfiyenin bu hükmünü her yıl gerçekleştirmektedir.
Ahi Emir Ahmet hakkında çeşitli menkıbeler anlatılmaktadır (7). “Emir Ahmet’in mumyasının hiç bozulmamış durumda olduğuna inanılır. Türbede define aramak için girenler üst kattaki kabri ve aşağıda cenazelik bölümünde bulunan kabri tahrip etmişler bunun üzerine komşu evlerden yaşlı bir hanımın rüyasına girerek, kabrine yapılan bu işler üzerine”Halinizi düşünün. ”demiş. Komşular toplanıp kabir sıvalarını düzeltmiş, üzerine de aldıkları yeşil bir örtüyü örtmüşlerdir. Ahi Emir Ahmet’e mahallenin manevi bekçisi denmektedir. Bu yüzden de sarhoşların türbenin olduğu caddeden geçemediklerine inanılır. Emir Ahmet, cenazelik bölümünde şahideleri de bulunan kabrinden abdest almak üzere, Kızılırmak’a kadar her sabah gidermiş. Cenazelik bölümünde dört yönde olan nişlerden, doğuda olanından Kızılırmak’a yol gittiği söylenir”.
Türbenin kitabesinde yazmadığı halde, yöre halkı arasında, “Yağın hokkası on para olunca helva yapılsın” yazdığına inanılır. Ayrıca, sarhoşlara geçit vermemesi ile bilinen türbe, duaların kabul olunması için ziyaret edilir”. İşlerinin iyi gitmesini isteyen esnaf, çeşitli dileği olanlar, hasta ve huysuz çocuğunu yedi tekke dolaştıranların türbeyi ziyaret ettiği görülür. Tanyu’nun eserinde elli yıl önce türbe bir bahçe içinde, etrafında ağaçların ve bir çeşmenin yer aldığı, pencerelerine çaput bağlandığı ve mum yakıldığı bir taş yapıdır (8). Saçak kıs¬mında Selçuklu sülüs hattıyla bir yazı kuşağı bulunan eserin insa edildiği dönemden 1985 senesine kadar geçirdiği tadilat hakkında hiçbir bilgiye ulaşılamamıştır. (Bu tarihte Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından onarıma tabi tutulmuş; dış zemin kotu Kurşunlu Caddesine göre doğu yönünde 5 metre diğer yönlerden 3.20 metre indirilmiş, kubbesi ve parcalanan sandukası yenilenmiş ölünün kemikleri bir araya getirilerek sandukaya konulmuş, yol seviyesinin altında kalan eserin etrafına ihata duvarı örülmüştür.
“Şehre yaklaştığımız zaman bizi Ahi Bıçakçı Ahmet’in yoldaşları karşıladı. Bunlar kimi yaya, kimi atlı kalabalık bir gruptu. Onlardan sonra Ahi Çelebi’nin yoldaşları karşıya çıkmıştı. Bu zat ahilerin ileri gelenlerinden olup rütbece Ahi Bıçakçı’dan üstündür.” İbn Batutta’nın Sivas’a gelişini böyle anlattığı eserinden kaldığı günler içinde, Ahi Emir Ahmet olduğu tespit edilemeyen Ahi Bıçakçı Ahmet ile Eratna’yı da ziyaret etmiş olduğunu öğreniriz.
----
(1) DEMİREL Ömer, Sivas Şehir Hayatında Vakıfların Rolü, Doktora Tezi, Ankara Üni., Ankara, 1991
(2) KUCUR Sadi, Sivas, Tokat ve Amasya’da Selçuklu ve Beylikler Devri Vakıfları, Doktora Tezi, Marmara Üni., İstanbul, 1993
(3) BARAN Merih, Kuruluş İlkeleri ile Türk Esnaf Teşekküllerinin Yapılanmasında Etkili olan Lonca Sistemi ve Ahilik Nedir?
(4) Medreseler emir Mahmud ve Cemalettin Yakut tarafından 1311’de inşa ettirilir.
(5) EFLAKİ Ahmet, Ariflerin Menkıbeleri
(6) KAYA Aslı, Sivas’ta İl Merkezinde Türk Devri Türbe Mimarisi, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üni., Ankara, 2007
(7) Üçer, Müjgan , ”Sivas’ta Ahi Emir Ahmet Kümbeti ve Halk İnançlarındaki Yeri”
(8) TANYU Hikmet, Ankara ve Çevresinde Adak ve Adak Yerleri, Ankara Üniversitesi Basımevi, 1967